Fezada Gözümüz: James Webb

 Uzay, görkemiyle büyüleyen sonsuzluk. Bu öyle bir büyülenme ki insanlığın ilk varoluşlarından beri atalarımızın dikkatini çeken bir görkem... 


Milattan önceki yıllarda filozoflar, uzayın çalışma prensibini sadece çıplak gözle yaparlardı. Bunu ilk duyduğumuzda “çıplak göz ile ne kadar ilerleme sağlayabilirler ki” diye geçirmişizdir aklımızdan. Öyle ki bir Ay tutulmasından yola çıkarak dünyanın yuvarlak olması gerektiğini bulmuşlardır en basitinden. Ay tutulması, Dünyanın Ay ile Güneş arasına girmesi sonucu  Ay’ın kararmasıdır. Filozoflar Ayın üzerine düşen Dünya gölgesinin daima yuvarlak olduğuna şahit olurlar ve böyle bir şeyin ancak Dünyanın küre olmasıyla olacağına kanaat getirirler. Çünkü eğer Dünya daire bir yapıya sahip olsaydı, Aya düşecek olan gölge her zaman daire şeklinde değil, daha çok elips şeklinde gözükecekti....


Yüzyıllar geçtikçe insanlar uzayda daha fazla yol katediyorlar ve bu ilerleyiş 17. yüzyıldaki kırılmaya kadar çıplak göz ile devam ediyor. Hollandalı gözlükçü Hans Lippershey’ in mercekleri bir araya getirip ortaya çıkardığı aygıt uzay gözlemlerinin belki de miladı oldu. Çünkü insanlık artık çok daha ileriyi görebilecekleri bir alet yapmışlardı: teleskop. Ardından Galileo isminde bir adam ortaya çıktı ve bu cihazı uzay çalışmaları için kullanılabilecek şekilde yeniden tasarladı. Ve öyle gözlemler yaptı ki artık astronom diyince akla gelen ilk biliminsanı oldu. Ardından sürekli kendini geliştiren insanoğlu için bu cihaz belli bir noktadan sonra işe yaramadı. Çünkü insanlar daha da uzağı görmek istiyordu. Daha güçlü teleskoplar geliştirildi ama önlerinde hep bir sorun vardı. Bu sorunda atmosferdi. Gece dışarı çıktığımızda yıldızların sanki bize göz kırptığını sanırız, yanıp sönüyormuş gibi gözükürler. Aslında böyle bir şey yok, atmosfer yıldızların görüntüsünü bozduğu için ışınları bozuk bir şekilde algılanır. Biliminsanları bu görüntü bozukluğunu ancak uzaya bir teleskop yerleştirirlerse çözeceklerinin farkına vardılar ve Nisan 1990’ da Edwin Hubble’ ın adını taşıyan Hubble uzay teleskobunu yörüngeye oturtular. Bu teleskop gerçekten bilimde inanılmaz ilerlemelere sebep oldu ve 30 yıldan fazla insanlığa hizmet etti.   Galaksimiz dışında sayısız galaksiyi, yıldızı, gezegeni ve daha birçok şeyi gözlemledi. Eee peki bu kadar keşif insanoğlunu tatmin etti mi? Tabi ki hayır! Peki daha ne kadar ileriye gidebiliriz, daha nasıl bir teleskop tasarlarız? Tabi ki de kızılötesi bir teleskop yapabiliriz. 


Yıllardır NASA başta olmak üzere ESA, Kanada ve daha 10+ ülkenin üzerinde çalıştığı ve bu seferde Ay görevinde çok fazla rolü olan eski NASA yöneticisi James Webb’in ismini taşıyan bu yeni nesil teleskop uzayda Hubble’ ın yaptıklarından 100 kat daha iyi gözlemler yapabilecek nitelikte.  Öyle ki varlığını bildiğimiz ama hakkında hiçbir şey bilmediğimiz Karanlık madde hakkında bile bize bilgi sağlayacak bu teleskobun daha aklımıza getirmekte bile zorlandığımız araştırmalarda büyük rol üstleneceği kesin.  Adını belki de yeni duyduğunuz bu proje aslında o kadar da yeni değil. Yıllarca yapımı süren, yapımı bittiği halde fırlatılış tarihi sürekli ertelenen bu teleskop şimdilik en güncel bilgiye göre önümüzdeki Ekim ayının 31. gününde fırlatılacak. Umalım ki bu son ertelenmiş tarih olsun. Çünkü bu teleskop öyle çığırlar açacak ki, Hans Lippershey’ in teleskobu yeniden keşfetmesi gibi yankı uyandıracak...